Cenâb-ı Allah sevgi için Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde güzelleştirdi. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır. Bu, Allah’tan bir lütuf ve nimettir.” (Hucurat 7-8) Sevgi, fıtratımıza yaratılıştan verilen fıtri bir temayül, bir değerdir. İmanın temeli sevgidir. Kişi neyi seviyorsa imanı odur. Zaten insanlar sevip değer verdikleri şeyleri konuşurlar. Avam bir çiftçiyi konuşurken görsek, söyledikleri toprak, ekin, ürün gibi işleridir. Müttaki birini görsek, konuştukları Allah, O’nun Rasûlü ve onların sevdikleridir. Müttaki sevdiklerinin konuşulmadığı meclislerde rahatsız ve huzursuz olur. Bu sevgi tasavvufi anlayışta; Allah kulunu isteklendirip, sevgiyle donattığında aşk o kulu öyle bir hale getirir ki, hasret, özlem ve iştiyakla Rabbine koşar. Sevgi o derviş kulu kıvama getirir, kemale erdirir. Cenâb-ı Hak sevgi girdabında olgunlaştırdığı kulunu, kâinatın en büyük muhabbeti olan Allah’ın Habibine, Habibinin de Rabbine olan sevgisine tanık eder. Var oluş da bu sevgi üzerinedir.
Sevgi sahibi, muhabbet ve aşk nurunu bulduğu zaman; seven sevilenden korku duyar. Bu korku Allah korkusudur. Bu korku takvadır. Aşk sahibi maşukunu özlerken sevgi korkuyla beraberdir. Seven sevdiğini kaybetme korkusunu ruhunun derinliklerinde hisseder. Seven kul, sevdiğinin hoşnutluğunu kazanmaya çalışırken, O’nun razı olmadığı her şeyden uzak durur. Tasavvuf: Allah’ı sevgiyle anlamada disipline olup Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığını elde etmektir. Tarikat terbiyesi Allah’ı (c.c.) çokça, kuvvetlice sevme ve sevdirme hareketidir. Muhterem Üstadım Abdullah Farukî Hazretleri der ki: Cenâb-ı Allah bir kulunu kendi yakınlığına erdirmeyi murat ettiği zaman, o kul büyük günahların irtikâbı içerisinde olsa dahi o kulunun kalbine sevgi tohumundan bir nüve atar. Sevgi tohumu çatlayıp yeşermeye başlayınca, kulun kalbinde Allah’ın (c.c.) ve O’nun Rasûlünün (s.a.v.) sevgisi ortaya çıkar. Kul elinde olmadan kendisini Rabbine götürecek olan Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem’i (s.a.v.) iştiyak duyarak aramaya başlar. Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) ruhaniyeti o ümmetine nazar ederek, onu o asırda terbiye edecek ve ümmetini kendisiyle buluşturacak olan, terbiye ve seyr-i sülûk kapısı olan tasavvufi anlamdaki halifesine getirir. Kul sevgi nazarlarıyla Rabbine ve O’nun Rasûlüne doğru yol alır. Gayret kuldan, tevfik Allah’tandır.
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor; Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor ki: “Cenâb-ı Allah’ı ibadına (kullarına) sevdiriniz ki, Allah sizi sevsin.” (Münavi, Süyutî, Taberani’nin Kebirinden) Tasavvuf terbiyesi; salikin elde ettiği güzel ahlâk, dine davet edenin tevazu ile kendisini sevdirme, yapacağı iyiliklerle kulu dine ısındırma hareketidir. Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor ki; “İnsan nefsi, kendine iyilik yapanı sevme fıtratı üzere yaratılmıştır.” (Münavi) Allah’ın kulunu sevmesine Rabbimiz Kur’an âyetinde şöyle buyurur: “Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.” (Azhap:43) Kul Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v.) bakarak O’na tabi olarak Rabbini tevhid ettikçe, Cenâb-ı Hakkın yakınlığını, şefkatini ve rızasını elde eder.