Zamanımız müceddidlerinden Abdullah Faruki Hazretleri eserinde der ki: “Mezhep imamları, nasıl Rasulûllah’ın (s.a.v.) uygulamalarını ve Kur’an’ı esas alarak fıkıh ilmini (Fıkh-i zahiri) tedvin etmişlerse; aynı şekilde tasavvufa gönül veren İslam âlimleri de zikir ehli olan sahabenin Peygamber Efendimizden (s.a.v.) naklettiği metotları uygulayarak, nefsin terbiyesi ve ruhun tezkiyesinde tasavvufi yolları, yani fıkh-i batını oluşturdular. Nasıl ki mezhepler, Müslümanların fıkh-i konularda, Allah’ın rızasına ve O’nun Rasûlünün (s.a.v.) sünnetine uygun bir hayatta birleştirme rolü oynuyorsa, tarikatlar da nefsi terbiye, ruhu tezkiye ve takva hususunda Allah’ın rızasını elde etme ve O’nun Rasûlü’nün (s.a.v.) yolunu takipte birleştirici bir görev üstlenmiştir. Böylece şeriatın emri dâhilinde, günümüze kadar faaliyetlerini sürdürerek İslam ahlâkının yayılmasında büyük hizmetler vermişlerdir.” Hadis-Muhaddis imamlarımız, Fıkıh-Fakih imamlarımız, Tefsir-Müfessir imamlarımız, Mezhep-Müçtehid imamlarımız, Akaid-İtikat imamlarımız, Dinimizin İslam coğrafyasına yerleşmesini iki yüz yıl gibi bir zaman diliminde sağladılar. Bunların devamı olan talebe ve muhipleri muhaddis, müçtehit, müfessir, fakih imamlarımız da teferruat ve ayrıntıları tedvin ederek Din-i İslam’ın yeryüzüne hâkim olmasına vesile oldular. Bu süreç İslam tarihinde dört yüz yılı almıştır. Tasavvuf ilmi ise bu sürecin içerisinde kendisini zühd ve takva ile göstermiş, silsile-i tarikât-ı âliyyede Hz. Ebubekir Sıddık’tan (r.a.) “Hafi Zikri”, Hz. Ali’den (r.a.) “Cehri Zikri” esas alarak tarikatların yoğunlaştığı güne kadar gelmiştir. Cenab- Allah’ın Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v.) nasip ettiği nübüvvet nuru ve velayet nuru İslam Dininin, Şer-i Şerifin özelliklerini oluşturmuştur. Peygamberimizin vefatıyla nübüvvet son bulmuş, velayet nuru ise peygamber vârisi âlimlerin ilmi ve takvasında kıyamete kadar sürecektir. Velayet nurundan yansıyan tarikatların usul ve metotları Peygamberimizin Ehl-i Beyti ve on iki imamlar tarafından oluşturulmuştur.
اِنَّمَا يُر۪يدُ الّٰلّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ
“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab:33) Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Bu âyet indiği zaman Rasûlullah (s.a.v.) sabah namazına giderken, altı aya yakın bir müddette, Hz. Fâtıma (radıyallahu anhâ’nın) kapısına uğrayıp: “Namaz(a kalkın) ey Ehl-i Beyt “Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!” buyurdu. (Tirmizî) أحِبُّوا ا للهِ لِمَا يَغْذُوكُمْ بِهِ مِنْ نِعَمِهِ، وَأحِبُّونِى لِحُبِّ ا للهِ. وَأحِبُّوا أهْلَ بَيْتِى لِحُبِّى İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i beytimi de benim sevgim için sevin.” (Tirmizî) ألاَ وَإنِّى تَارَكٌ فِيكُمْ ثَقَلَيْنِ، أحَدَهُمَا كِتَابُ الّٰلّٰهِ تَعالى، هُوَ حَبْلُ ا لّلّه الَّذِى مَنِ اتَّبِعَهُ كَانَ عَلَى الْهُدى وَمَنْ تَرَكَهُ كَانَ عَلى الضَّلاَلَةِ، وَعِتْرَتِى: أهْلُ بَيْتِى Peygamber Efendimiz Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki: “Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâlâ’nın Kitabı’dır. O, Allah’ın (sema-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terk ederse dalâlete düşer. İkincisi itretimdir (Ehl-i Beytimdir).” (Müslim) إنّى تاركٌ فِيكُمْ مَا إنْ تَمَسّكتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِى: أحَدُهُمَا أعظَمُ مِنَ الآخرِ، وَهُوَ كِتَابُ الّٰلّٰهِ تَعَالى حَبْلٌ مَمْدُودٌ مِن السّماءِ إلى الأرضِ، وَعتْرَتِى أهلُ بَيْتِى لنْ يَفْتَرِقَا حتّى يردَا علَىّ الحوضَ فانْظُروا كيْفَ تَخْلِفُونِى فِيهمَا “Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın Kitabı’dır. Sema’dan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün.” (Tirmizî) Hadis imamlarımızdan Müslim’den gelen hadîs-i şerifin bir kısmı şöyledir. Rasûlullah (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’e birçok teşviklerde bulunduktan sonra devamla dedi ki: “Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum...” (Tirmizî)